‘’…İnsanlar hep yorgun olduğum için yerimden vazgeçmediğimi söylerler ama bu doğru değil. Fiziksel olarak yorgun değildim ya da genellikle bir iş gününün sonunda olduğumdan daha fazla yorgun değildim. Bazı insanların o zamanlar yaşlı olduğumu düşünmesine rağmen yaşlı değildim. Kırk iki yaşındaydım. Hayır, tek yorgun olduğum şey pes etmekten yorulmaktı…’’
Siyahi bir kadın olan Rosa Parks, 1 Aralık 1955’te bindiği ayrılmış otobüste yerini bir beyaza vermeyi pasif direnişle reddederek sivil haklar hareketinin başlamasına yardım eden güçlü insanlara ve politikalara karşı çıkan radikal bir ruh olarak biliniyor.
19. ve 20. Yüzyılda ABD’nin güney eyaletlerinde çıkartılmış ırksal ayrımcı yasalar olan Jim Crow yasalarıyla yönetilen bir şehirde beyaz insanlarla birlikte yaşamak oldukça zordu. İnsanlar otobüslerde renklerine göre ayrıştırılır, siyahiler sadece belirli okullara gidebilir, sadece “siyah” kütüphaneden kitap alabilir, hatta sadece belirli çeşmelerden su içebilirlerdi.
Bir direnişin sembolü olan Rosa Parks, doğum adıyla Rosa Louise McCauley, 4 Şubat 1913’te Tuskegee’de doğmuştur. Rosa çocukluğunu annesi ve erkek kardeşiyle birlikte büyükannesi ve büyükbabasının çiftliğinde geçirmiştir. Eğitim hayatında da hayatın her alanında olduğu gibi ırk ayrımcılığına ve şiddete maruz kalmıştır.
Rosa, 19 yaşında Montgomery’e taşınmış ve orada kendisiyle aynı zorluklarla savaşan ve ayrımcılığa duyduğu öfkesini paylaştığı Raymond Parks ile evlenmiştir. Çift olarak birçok sosyal adalet örgütü ile çalışmışlardır. Ulusal Renkli İnsanların Gelişimi Derneği’nde aktif üye olan Rosa, aynı zamanda Montgomery bölümünün sekreterliğini de yapmıştır.
Ayrılmış otobüslerde siyahiler otobüslerin arka tarafında, beyazlar ise ön tarafında otururdu. Beyazların isteği üzerine siyahiler yerlerinden kaldırılabilir hatta otobüsten indirilebilirdi. 1 Aralık 1955’te işten çıkan Rosa, çoğu zaman ayrımcılığın olduğu otobüsleri kullanmayı tercih etmese de o gün çok yorgun olduğu için otobüse binmiştir ve siyahilere ayrılan kısma oturmuştur. Rosa o gün bindiği otobüste bir beyaza yer vermeyi reddettiği, var olması gereken hakkını koruduğu tek kişilik protestosu sonucu tutuklanmıştır. Rosa Parks nerde olursa olsun gördüğünü ve düşündüğünü özgürce ifade edebilmiş ve bunu sessiz fakat etkili yapmayı başarabilmişti. Zaten her zaman, her şartta “doğru olanı yap” demesiyle tanınmıştı. Otobüste yaşananlardan sonra planlanan 24 saatlik otobüs eylemi tam 381 gün sürmüş ve en nihayetinde büyük bir ulusal harekete dönüşmüştür ve zaferle sonuçlanmıştır.
Rosa, 92 yıllık hayatının hiçbir anında savunduğu eşitlikten, adaletten vazgeçmemiş yazdığı kitaplarla, yaptığı seyahatleri ile diğer aktivistlere destek olmuş, ölen eşinin anısına gençlerin eğitimi için kurduğu enstitü ile önemli gelişmelere imza atmıştır ve birçok ödüle layık görülmüştür.
2005 yılında vefat eden Rosa Parks, ülkesi için yaptığı değerli hizmetler için onurlandırılarak özel bir alana heykeli yapılmıştır. Parks bu ödülü alan ilk kadındır ve yalnızca iki siyahiden biridir.